16 Haziran 2009 Salı

Hayat ve Satranç




            Birbirine çok benzer bu ikisi, Hayat ve Satranç. Hem de hayal edemeyeceğiniz kadar çok benzerler. İki oyunun da karakterleri farklı rütbelerdedir ve oyuna farklı yerlerden başlarlar. İkisi de siyah ve beyazdan ibarettir. İkisinde de bitirmek üzere oynarsın oyunu. Yapılan seçimler vardır. İleriyi görebilmek çok önemlidir. Böylece seçimlerini çok daha iyi yapabilirsin. Birikim gerektirir ikisi de. Bir plana her zaman ihtiyacın vardır. Zaman ilerledikçe piyon gibi küçük şeylerin değeri anlaşılır. Ve piyonlar vezir olabilirler. Kaybettiklerimiz kazandıklarımızdan daha çok şey öğretirler bizlere.  İkisinde de feda etmek gerekir. Bazen boşuna feda ettiğini de anlarsın. Ve oyunun sonuna geldiğinde şahlar da piyonlar da, güçlüler de güçsüzler de, kazananlar da kaybedenler de aynı kutuya koyulur.

            Belki çok iyi biliyorsunuz belki de bilmediğinizi düşünürsünüz. Belki bir sürü stratejiniz planlarınız vardır. Ama en önemli noktayı unutmamak lazım; kime karsı oynadığınız.

            Nice oyunlar oynamış olabilirsiniz. Onca yenilgiler ve zaferlerin ardından karşınıza öyle biri oturur ki, ne yapacağınızı bilemezsiniz. Diliniz sürçmeye başlar. Ne kadar tecrübeli olduğunuzun veya oyunu ne kadar iyi bildiğinizin hiç bir önemi yoktur. Karsınızdakinin de hamlelerini hesaplamalı planlarınızı ona göre değiştirmeniz gerekir. Ama yapamazsınız. Bir sonraki hamlenizi bile hesaplayamazsınız. Önce ardına çekilip saklandığınız kalelerinizi yitirmeye başlarsınız. Piyonların dağılmasıyla birlikte ne varsa açıkta kalır ve cesurca savaşmaktan başka seçeneğiniz kalmaz.

            Her bir hamlede karşınızdakinin de taktiklerini öğrenmeye başlarsınız. Giderek daha çekişmeli bir hal alır. Ve zamanla kazanmak ve kaybetmek olgularını yitirirsiniz. Artik sadece onunla birlikte oynadığınız için daha güzel ve tatlı gelir bu oyun. Sonunu asla düşünmezsiniz. Geçirdiğiniz güzel zamandır önemsediğiniz.

            Biraz oturun, birkaç yudum su için ve düşünün. Ölçüp tartın bu dediklerimi. Kendinizle kıyaslayın. Ve sizlere küçük bir sır vereyim. Yukarıdaki gibi değilse yaşadıklarınız sizler sadece sonunda bir kazananın ve bir kaybedenin olduğu bir oyun oynuyorsunuz. Hayat bir oyun değildir. Aşkın bir oyun olduğunu düşünmekse aptalca bir yenilgidir.

#chess #mat #game

A photo posted by Thib François (@thibaudfrcs) on

2 Haziran 2009 Salı

7 Ses ve 1 Sus

Stanley Donwood’s (@stanleydonwood) art has been known to draw viewers in, challenge their preconceived notions of color and shadow, then leave you feeling a bit disjointed though weirdly satisfied. That may be one of the things that makes him a good match for Radiohead. The group has been working with Stanley since 1994. “I think that we both affect each other’s work in some way; it’s almost inevitable if you work with someone else for as long as we have,” says the artist, on his relationship with the band's mysterious and elusive lead singer, Thom Yorke. “I get a lot from his more spontaneous approach to visual art, and when I’m working on Radiohead projects I listen, perhaps too much, to their work in progress and try to see what the record looks like.” Photo by @stanleydonwood

A photo posted by @music (@music) on

Müzikte yedi ses vardır. Boş bir sayfaya farklı zamanlı farklı yedi notanın oluşturduğu ezgiyi yerleştirirsiniz. Ama sadece bu farklı yedi notanın farklı zamanlarla ve sıralarla oluşturduğu kompozisyon yetmez o ezgiyi tamamlamanıza. Bu kadar basit değildir müzik yapmak. Çünkü eksik olan bir şey vardır. Aslında müzikte yedi ses ve bir sus vardır.

Demek istediğim güzel bir ezgide notaların olmadığı yerler de birçok duyguyu anlatır. Eğer doğru yerlere koyarsanız tabi. Resim yaparken fırçanın değmediği yerler de o resmin bir parçasıdır. Kameranın odaklanmadığı, görüntünün akmadığı yerler de o filmin kareleridir. Bazen yazarken yüklemi olmaz cümlelerimizin ve üç nokta anlatır sözcüklere dökemediklerimizi.

Konuşurken de durum aynıdır, sözcüklerimizin arasını sessizlik doldurur. Bu sefer karsımızdaki sorar: “Neden konuşmuyorsun? Neden susuyorsun?” Aslında anlatmaya devam ediyoruzdur, onlar dinlemiyorlardır.

Sustuğumuz zaman çılgına döner karsımızdaki. Şarkıda dediği gibi, kulakları patlar sessizliğimizden. Kafamızın içine girip aklımızdan neler geçiyor öğrenmek ve bu sessizliği yıkıp atmak ister. Korkar çünkü. Sessizliğin üzerini örttüğü tüm sözcüklerden, düşüncelerden korkar.

Ne kadar korkulursa korkulsun cümlelerimizin bir öğesidir sessizlik. Onları tamamlar, birbirine bağlar ve birbirinden ayırır. Doğru kelimeleri bulamadığımızda joker görevi görür. Ama unutmayın, doğru yerlere koyarsanız.

Neden susuyorsun Sefa diye sormayın bir daha. Çünkü sessizlik de benim için bir nota.
Sessizliğin tadını çıkartın.

Monthly Hashtag Project: #MHPmysounds The goal this month is to make images and videos inspired by the sounds you feel most connected to, from the instruments you play to a musician whose style you emulate. This week, guest curators Camille and Kennerly Kitt (@camillekennerly), aka the Harp Twins, picked one of their favorite submissions. “We love that the subject’s instrument is literally an extension of his body in this photo. This photo depicts the way we feel when we play our instrument. Our harps are an extension of us; we reach farther with them than we ever could on our own,” say Camille and Kennerly. Project Rules: Add the #MHPmysounds hashtag only to visuals shared this month and only submit your own. If you include music in your video submissions, only use music to which you own the rights. Any tagged image or video taken this month is eligible to be featured. Photo by @shwhy_

A photo posted by @music (@music) on