6 Ağustos 2009 Perşembe

Kavanoz

           Belli dönemlerde hepimiz hayatımızda boşluklar hissederiz. O boşlukları nasıl dolduracağımızı, ne yapacağımızı bilemeyiz ya da nereye gideceğimizi, hangi otobüse bineceğimizi. Hayatın akşının farkına bile varmayız. Karnımız acıktığında atıştırmak gibi, hayallerimizin yerini başka uğraşlarla doldurmaya başlarız ve geçiştiririz açlığımızı. Başka koşuşturmacaların peşinde kayboluruz. Kayboldukça boşluklar artar.

            Ve sonrasında okuduğumuz bir kitap, dinlediğimiz bir şarkı, gittiğimiz bir mekan, tanıştığımız yeni insanlar, izlediğimiz bir film ama şanslıysak bir dost çıkagelir karşımıza ve kaçırdığımız o büyük noktayı gösterir bize. Tüm içtenliğiyle.

            İşte hayatımın böyle bir anında çıkageldi bir dostum. Ve size anlatacağım şu hikayeyi anlattı bana.

            Günün birinde bir profesör sınıfa bir kavanoz getirir. Sessizce bir kutudan 5 cm çapında büyük taşlar çıkartır, kavanozu onlarla doldurur ağzına kadar ve sorar; “Kavanoz doldu mu?” Öğrenciler “evet hocam doldu” diye yanıtlarlar. Profesör kutudan çakıl taşları dökmeye başlar kavanoza, biraz sallar kavanozu, tabiki büyük taşlardan arda kalan aralıklara dolar çakıl taşları. Profesör tekrar sorar; “Kavanoz doldu mu?” “Bu sefer doldu” derler öğrenciler. Bu defa kum dökmeye başlar bizim hoca. Ağzına kadar dolmuştur kavanoz. Öğrenciler dolduğundan emindirler artık. *Ama iki fincan kahveyi boşaltıverir profesör. Ve der ki; “Bu kavanoz şimdi doldu.”

           Hayatımızda büyük taşlar vardır. Ailemiz, eşimiz, sağlığımız, dostlarımız ve sevdiklerimiz gibi en çok değer verdiklerimizdir. Olmazsa olmazlarımızdır. Hayatımız sadece bunlarla bile dolu olacaktır. Ardından çakıl taşları gelir. İşimiz, okulumuz, evimiz gibi. Yerleri öyle ya da böyle başka şeylerle doldurulabilecek şeylerdir. Tüm bunların arasındaki yeri hayatımıza renk katan ve tat veren küçük kum taneleri alır. Kaçırmamamız gereken nokta ise hayatımızdaki her şeyin bir öncelik sırası var. Ve kavanozu hangi sırayla doldurmaya çalıştığımız çok önemli. Önce çakıl taşlarıyla yahut kumla doldurmaya çalışırsak hayatımızı, o kavanoz asla dolmaz. Bizim için değerli olan büyük taşlar için yer kalmaz hayatımızda. Ve onların bırakacağı büyük boşlukları daha fazla kum taneleriyle kapatmaya çalışırız. Ne kadar başarabilirsek. Zamanımızı ve gücümüzü küçük kum taneleri için harcamış oluruz. O yüzden dikkat etmek lazım taşları yerlerine oturturken. Hacim söz konusu. Önceliklerimizi iyi belirlemeliyiz. Değer verdiğimiz taşları olması gerektiği yere koymalıyız.

            Ama unutmayın, tüm bunların sonunda hayatımızda her zaman dostlarımızla paylaşacağımız birer fincan kahveye yer vardır.

            Teşekkürler her zaman orada olup bana bu tür hikayeler anlattığın için.. İyi ki varsın..

* Bu hikayenin bir başka uyarlamasını okudum internetten. Profesör kumla doldurduktan sonra kavanozu, bir öğrenci ayağa kalkar, çantasından bir şişe bira çıkartıp kavanoza boşaltır ve şöyle der; “Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman bir şişe biraya yer vardır.” (: