10 Şubat 2012 Cuma

Ölürken Yaşamak

Ölmek isterken farkına vardı yanında ayakta duran küçük kızı. 20lerinde güzel bir kızdı. Elinde küçük bir defter taşıyordu. Muhtemelen rugan ayakkabıları ve hoş bir elbisesi vardı, öyledir ya filmlerde. Kız ona bakmıyordu. Gözleri uzaklara dalmış gün batımını izliyordu. Angela filminden bir alıntı gibiydi o an. Ölmek için bile bir sebebi kalmamış bir adamla, yanında onunla beraber uzaklara bakan küçük bir kız. Paris’te Pont Alexandre III köprüsünde birer heykelcik gibi durdular dakikalarca. Konuşmaya gerek var mıydı?

Tam 40 yaşındaydı adam. Uzun bir hayat geçirmişti kendince. Kız hayatı yeni öğreniyordu, adamsa çoktan geride bırakmıştı. Dakikalar geçti, korkuyordu kıza bir şeyler sormaya. Bekledi sadece. Bekledi. Kafasından binlerce cümle geçiyordu, dudaklarındaysa hiçlik hakimdi. Aşık olmuştu kıza. Gözleri uzaklara bakan bu çocuğa. Ama hayatında belki de ilk defa o bir anı paylaşıyordu başka bir insanla ve korkuyordu kelimelerle bozmaya. Bu an karşısında ölüm sonsuza dek bekleyebilirdi. Yalnız olmamak ne güzel bir duyguymuş. Anlatılamaz. Keşke eve gidip bu anı hevesle anlatacağı birleri olsaydı. Herhangi birileri. Ama zaten hayatında birileri olsa, bu an o kadar güzel gelmezdi.

Kız bir şarkı mırıldanmaya başladı. Second Life Replay, The Soundtrack of Our Lives grubuna ait bir parça. Sözleri tekrarladıkça daha da uzaklara daldı gözleri. Başka bir diyarda, başka bir hayata bakıyordu.

Hala tek kelime çıkmamıştı ağzından. Kravatını gevşetti biraz. Nefes almanın güzelliğini fark etti. Gözleri doldu kızı dinlerken. Sözleri düşündü.

"but somewhere i'll survive
to make you feel alive
so you could all reload
your dreams and all your hopes"

"Ama bir yerlerde hayatta kalacağım
Yaşadığını hissetmen için
Böylece yeniden yükleyebilirsin
Hayallerini ve Umutlarını"


Yağmur atıştırmaya başladı. Ama kız hala ona bakmıyordu bile. Gözleri uzaklarda takılı kalmıştı. Kelimeler ağzından dökülmüyordu. Dakikalar geçmiyordu. Şarkı bitmiyordu. Altlarından akıp giden sular, gözyaşları ve atan kalpleri dışında zaman durmuştu. Hem de öyle bir durmuştu ki, özlemeye başlamıştı. Nefes almak istiyordu. O kızla tanışmak, konuşmak ve sözcükler sarf edip kalbini kazanmak. Ama yeniden korkmaya başladı. Ya giderse, ya bu fırsatı da kaçırırsa hayatından. Tedirginleşmeye başladı. Her an her şeyin olmasından korktu. Acele etmeliydi, biran önce bir adım atmalıydı.

"Lütfen" dedi kız.

Sanki aklından geçenleri okurcasına. Haklıydı. Bu yüzden yalnız kalmamış mıydı zaten. Hayatı hep yakalaması gereken bir tren olarak görmüştü. Ve kovalamıştı. Kovaladıkça kaçırmış, kaçırdıkça yorulmuştu. Ve buraya gelmişti. Kurtulmak için acılarından. Belki de kovalamamak lazımdı. Beklemeliydi. Büyük bir aşkla. Yanına gelip şarkı söyleyeceği günü beklemeliydi. Saatler, günler veya yıllar alsa bile bu. Düşündü sonra, yaşadığı kırk yıla değerdi şu dakikalar. Cebinden iki dal sigara çıkarttı. Yaktı ikisini de kıza uzattı birini. Kız yanına oturdu. Başını usulca omzuna yasladı, saçları aşağıya doğru aktı. Zaman durmaya devam etti. Tüm dünya öldü birden onlar orada yaşlandılar. Koca bir ömrü yaşadılar. Öyle doydular ki hayata. Sessizce izlediler ufku.

Savaşlar devam ediyordu. Aşklar, doğumlar ve ölümler. İngiltere’de bir yerlerde boynunu ipe geçiriyordu bir kadın. Ortadoğu’da kadın olmakla meşguldü bir genç kız. Kanada’da evinin önündeki karları temizliyordu hayata yeni atılmış bir delikanlı. Köpekler havlıyordu birbirlerine. Uzak diyarlarda hastalıktan ölüyordu bazıları. Aşklar meyve veriyordu içilen votkalarda, savaşlar devam ediyordu. Şubat akşamıydı sanırım. Fark etmiyordu. Rusya’da devrilenler konuşuluyordu, Amerika’da ayağa kalkanlar. Bir doktor aşı yapıyordu Afrikalı bir çocuğa. Bir çocuk ağlıyordu hamburgerinde turşu sevmediği için.

Paris’te Pont Alexandre III köprüsünde birer heykelcik gibi durdular dakikalarca. Hayata inat ettiler. Adam anlamıştı her şeyi. Umutlarınız tükendiğinde ve her şeyden vazgeçtiğinizde hayata dönüp bakıyorsunuz ve kendi cilveli edasıyla yaşlı bir orospu gibi devam ediyor dünya dönmeye. Siz dünya’yı izliyorsunuz, o sizden habersiz. Ve vazgeçtiğinizde sahip olmak istediklerinizi görüyorsunuz. Bir kız yaslanıyor omzunuza, birer sigara yakıyorsunuz. Dünya dönüyor. Siz yaşamaya sebep ararken aslında bir sebebe ihtiyacınız olmadığını keşfediyorsunuz. Bir nedeni olması gerekmiyor. Yaşamayı seviyorsunuz. Buraya neden geldiğinizi unutuyorsunuz. Bir nefes daha çekip sigaranızdan ufka bakmaya devam ediyorsunuz.

Angel-a

 2005)

Director:

 

Writer: