24 Mayıs 2009 Pazar

Veda

Bugün okula gittiğimde son sınıfları gördüm. Bazıları kep gitmişti. Hepsinin elinde birer fotoğraf makinesi resim çekilme derdindeydiler. Biraz durup uzaktan seyrettim bu curcunayı. Belli ki eksik kimse kalmasın, herkesle bir resmim olsun diyeydi bu koşuşturmaları. Sevip sevmemeleri önemli değildi, her hocayla bir sınıf resmi olmalıydı ileride dönüp bakabilmek için. Bana gereksiz geldi. Saçma. Çünkü şu soru geldi aklıma; “Neden şimdi?”

Galiba beni rahatsız eden iki nokta var. Birincisi, bırakın tek bir kareyi binlercesi için bile 4 - 5 yıl gayet uzun bir süre. Yıllarca aynı sıralarda oturduğun, aynı sınavlar için günlerce uykusuz kalıp, aynı tatillere sevindiğin sınıf arkadaşlarınla okul bittiğinde dönüp bakabileceğin birkaç tane anın bile yoksa ve bu kaybını okula veda ederken ayaküstü çekilmiş bir resimle geçiştirmeye çalışıyorsan, size ne söylesem boş zaten. Yolunuz açık olsun arkadaşlar.

Beni rahatsız eden diğer nokta ise bu durumun genel bir toplum yanlışı olması. Sahip olduklarımızın değerini onları kaybederken, onlara veda ederken fark ediyoruz. Ve bu geç farkındalık yapmamız gereken ama yapmadığımız, sürekli erteleyip durduğumuz birçok şeyi tetikliyor. Daha zamanımız çokken aklımıza gelmiyor o duygu yüklediğimiz sözcüklerimiz. Karşındakinin boynuna sıkıca sarılıp içinden gelenleri söylemek hep son ana sıkıştırılıveriyor.

Belki okulun ne zaman biteceğini, eve ne zaman döneceğimizi ve tatilin ne kadar süreceğini biliyor olabiliriz. Çünkü zamanı saymaya ve şekillendirmeye çalışan insanoğluyuz sadece. Ama randevu defterimize önceden not düşemeyeceğimiz bir sürü veda ile dolu bir hayat var karsımızda. Ve zaman avuçlarımızdan akıp giden sayısız kum taneleri sadece.

Sefa’nın Eskiz Defteri :: 24 Mayıs 2009

19 Mayıs 2009 Salı

21

21. Hayatın yirmiden sonra başladığına inandığımı göz önüne alırsak, daha başındayım. Bunu tabi ki hiçbirimiz bilemeyiz ama kimse de 23’ünde buralardan gideceğini düşünmez herhalde. Demek ki hayattan beklentilerimiz var ve bunlar için zamana ihtiyacımız var.

Peki ya o kadar zamanım yoksa? Geriye kalan zamanımda gerçekleştiremeyeceğim kadar çok beklentim varsa hayattan? Ne olacak şimdi?

Bir şey olacağı yok tabi ki. Zaman geriye doğru saymaya devam edecek, bense yolumda yürümeye… Çünkü emin olduğum gerçeklerim var. Geriye donup baktığımda pişmanlıklarımdan çok öğrendiklerim var. Kaybettiğimi sandığım savaşlarımdan kazandıklarım var. En önemlisi edindiğim dostlarım var. İçim rahat yani. (:

Bugünü hatırlayanlardan çok, bugüne kadar yanımda olan herkese binlerce teşekkür ederim.

Not: Sizler için bir şarki çalıyorum o zaman. Pentagram – Sonsuz… Sözlerim gerçektir, yüreğim kardeştir her zaman…

Sefa’nın Eskiz Defteri :: 19 Mayıs 2009, Doğum Günüm..

8 Mayıs 2009 Cuma

İçimdeki Çocuk

İçimdeki Çocuk

Hepimizin kendine göre bir felsefesi, düşüncesi vardır. Hayatın bize yol gösterdiğinin farkındayızdır. Bazılarımız bunu içimizden gelen ses olarak adlandırırlar. Ben de öyle düşünenlerdenim. Genellikle seçimlerimizi içimizden gelen o sese göre yaparız. Onun dediği yoldan gider, onun istediği kıyafeti alırız. 5 yıl önce şunları karalamışım bir köşeye;             

“ Herkesin kalbinin derinliklerinde saklı olan birçok şey vardır. Bunlardan bir tanesi ve en değerlisi o gitar çalan küçük çocuk... Onu öylesine korumak isteriz ki yüksek kalın duvarların arkasına gömeriz. İncitilmesin isteriz. Zamanla daha derinlere saklarız. Ve yanılarak onu koruduğumuzu sanırız.”

Yıllar önce duyabilirdim o çocuğun çaldıklarını, bana söylediklerini. Zamanla çevremdeki gürültüde kaybolup gitti kırılgan sesi. O kadar meşguldüm ki etrafımdaki gürültüyle uğraşmakla, unuttum o çocuğu. Duyamadım yıllarca.

Bu aralar çok ihtiyacım var ona, onu dinlemeye. O yüzden rica ediyorum sizden, biraz daha sessiz olur musunuz lütfen?

Sefa’nın Eskiz Defteri :: 8 Mayıs 2009