Babamızın ilk bisikletimizi aldığı anı düşündüğümüzde yeniden mutlu oluruz. Yüzümüzde özlem dolu sıcak bir gülüş belirir, ne kadar güzeldi deriz. Elimizi sobada yaktığımız zamanı düşündüğümüzde bir kez daha canımız yanar. Kaldıysa eğer yara izine bakarız, kaşlarımızı çatıp hafifçe dokunuruz kapanmış yaraya. Kaybettiğimiz bir yakınımızsa düne dönüp baktığımızda, onun boşluğuyla dolar içimiz biranda. O boşluğu hissederiz derinden derine.
Peki aynı şey geçerli midir eski sevgili akla geldiğinde? Geçmişteki duygular tekrar hissedilir mi? Elini tuttuğumuzdaki sıcaklık, kokusu veya ses tonu hatırlanır mı yeniden? Özlenir mi ilk bisikletin özlendiği gibi, özlendiği kadar? Alın size çalıştığınız yerden bir soru.
Yıllar sonra elindeki çocuğuyla pazardan eve dönerken eskiden sevdiği adamı gören ve ister istemez içi sızlayan bir kadını ne kadar suçlayabiliriz?
Dünü bugün takip eder, bugünü yarın. Bugün dün olmaya, yarın da bugün olmaya dünden razıdır.
O eskiden sevdiği adamı düşünerek geçiyorsa günleri tabi ki suçlarsınız. Öncelikle kendine eziyet etmiştir. İstemediği bir yarına yaşıyordur. Ailesine karşı, her gün aynı yastığa baş koyduğu adama karşı suçludur. İnsanın içi sızlar ama yine ait olduğu yere sevdiklerine emin adımlarla gidebiliyorsa kızamayız ona. Çünkü düne hakkını vermiş, dünü dünde bırakmayı bilmiştir olması gerektiği gibi. Hepimizin yapması gerektiği gibi. Belki de bu yüzdendir Türkçemizde Perfect Tense’in olmayışı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder